Basında

“Yaşamak eski bir gelenek olmalı”

Gürsel Bektaş’ın şiiri konuşma dilinin sıcaklığına, içtenliğine yaslanan Cemal Süreya’nın şiirlerine komşu.

Gürsel Bektaş, 1982 Balıkesir doğumlu bir şair. 2004’de Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ni bitirmiş. Kırmızı ilk şiir kitabı… Rahat bir söyleyişi, birbirine anlam olarak bağlanan dizeleri var. Birbiri ardına devrilen dizeler birdenbire bitiyor. Bitmemiş şiirler gibi duruyor. Kımızı rengine ilişkin çeşitli söylemi kitabının arka kapağına koymuş. Şiirleri ilginç ve çağdaş Türk şiiri için taze kan: “İki güneş saklar iki cebinde / Biri gökyüzü içindir / Çıkarıp bana verdi kendi hakkını” diyor. Şiirlerini konuşma diline yaslıyor. Konuşur gibi dizeleri var. Bu dizeler bazen birbiriyle ilintisiz. Bağımsız. Çocuk saflığıyla söylenmiş izlenimi veriyor.

Kırmızı’nın izlekleri gündelik hayattır. Şairin ben’inden geçen gündelik hayat: “Deniz tuttuğunu bile bile tayfa olmak benimkisi” diyor. İmgeleminde kurduğu dünya geniş. Kuşların uçuşunu şöyle yorumluyor: “Kuşlar göğün yükünü almak için uçarlar.” Doğrusu, düz söyleyişi kırarak özgün şeyler yazıyor: “Açık olandır kapının güzel huylusu / Anahtar eski yerindeyse mutlu” gibi.

Şairin kullandığı işaretlerden, göndermelerden, soyutlama düzleminden kimi zaman neyi anlamlandırmaya ve kavratmaya çalıştığı anlaşılmıyor. Yani, şiirin matrisi belirgin biçimde ortaya çıkmıyor. Bu eksiklik, şiirin hayatı, insanı, dünyayı anlamlandırma pratiği olduğunu unutmasından ileri geliyor. Bütün bir şiir tarihine baktığımız zaman, klasik şiir olsun, modern şiir olsun anlamlandırma pratiği üzerine kuruludur.

Bektaş’ın “Bir Kuş Kanatlarını Açtı Açacak” şiirinde “kâfir” sözcüğünü kullanması tedirgin edici. Dinsel ayrım içeren bir sözcüktür kâfir. Şiir ayrımcı değildir. Şiir insan ve insanlık içindir. Şairin seçtiği ve birleştirdiği sözcüklere dikkat etmesi gerekiyor. Yanlış yorumlara yol açabilir.

“Ben” söylemiyle “ötekini” ya da “sen”i dile getiren bir şiir kuruyor Bektaş: “Her ne varsa birden, sen/ Çay içmeler, hatırlı ikramlar, yeşil kazağın/ Bugün günlerden bugün, bu hep böyle ama hep”. Bu dizeler modern hayatın parçalanmış anlatımıdır. Birden “yeşil kazak” ifadesine geçiş bunun göstergesidir. Zihinsel olarak da bu böyledir. Bu bakımdan Kırmızı şiir kitabı, çağımız insanının ötekiyle var olduğunu gösteren şiirsel söylemlerle, sözcelerle örülü.Şiirlerini birkaç kez okuduğunuzda bu özelliği incelikleriyle ortaya çıkıyor.

Bektaş’ın bazen anlamlandırmaya çalıştığı şey tamamen şiir oluyor: “Kırmızı bir şiirdir/ Kör bir çocuğun gördüğü/ Doğuştan üşüyünce elleri”.

“Kış Dönümü” şiirinden aldığım bu dizeler neresinden baksan şiirdir. Öte yandan,”bu, budur” demeyen çokkatmanlı anlamlar üreten dizeleri var. Söylediklerimde bir çelişki yok, çünkü bazen birbiriyle ilintisiz dizeler de kuruyor. Bazen dizeler arasında sıkı anlamsal örgü görülüyor. İzleksel bir bütünlüğe yönelmese de, matrisi belirginleşmese de, bu böyle. “Aşk eklenen değil, eksiltendir bunu bil”; aşkı böyle yorumluyor. Aşkın insanın eksiğini tamamlayan bir yana var. Enis Batur, “Güçlü aşk şiirlerini gözü dönmüş âşıklar mı yazmıştır, iyi şiirin ölçütlerini tutturanlar mı?” diye sormuştu bir denemesinde. Elbette, iyi şirin ölçütlerini tutturanlardır.

Bektaş, çocukluğuna, o hep dönmek istediğimiz zamana dönüp baktığında ve yazmaya kalkıştığında “çocuksu söylemi” öne çıkıyor: “Çocukken içimden bir şey düştü/ Ayakkabıcıda annemin yokladığı boşluğa.” Çocukken, hep ayakların da büyüyeceği düşünülerek “bir numara büyük” ayakkabı alınır ya, annesinin yokladığı boşluk ayakkabı boşluğudur. Gürsel Bektaş’ın çocukluğuna ilişkin ayrıntı zenginliğini aktarışı şaşırtıyor.

Kırmızı’yı okuyup bitirdiğimde şunu gördüm: Konuşma dilinin sıcaklığına, içtenliğine yaslanan Cemal Süreya’nın şiirlerine komşu. Kendi şiirini kurduğunu belirteyim. İkinci, üçüncü şiir kitaplarını beklemek hoş olacaktır.